5 Aralık 2014 Cuma

GERÇEK AŞK


Bana kalırsa GERÇEK AŞK, eş ruhların çarpışması, birbirlerinde kalıcı izler bırakmaları, zaman, mekan değişse de duygularında eş zamanlı ve aynı yönde değişiklikler yaşamalarıdır.
Bu derin duygusal bağı şöyle bir örnekle basitleştirebiliriz: Bir film çekiliyor, başrollerdeki esas oğlanla esas kız rolleri gereği aşk yaşayan bir çifti canlandırıyorlar. Çekimler sırasında rollerinin hakkını veriyorlar fakat bu ikili gerçek yaşamlarında da birbirlerine aşık oluyor, set dışında da aşk yaşamaya başlıyorlar. Film bitse de aşkları bitmiyor tabi, ilişkileri sürüyor. Bir zaman sonra ikisine de ayrı ayrı yeni projeler teklif ediliyor. Artık farklı filmlerde farklı kişilerle başrol oynuyorlar, sahneleri ve rolleri değişiyor ama değişmeyen bir şey var : aşkları...


 Burada filmlerden kastımın yaşamakta olduğumuz gerçeklik olduğunu zannediyorum ki anlamışsınızdır. Set dışında yaşanılan birliktelik ise ruhani varlığımızın ilahi boyutta eş ruhuyla yaşadığı birlikteliği ifade ediyor. Gönül ister ki hepimiz hem set içinde hem set dışında gerçek aşklarımızla birlikte olalım. Çoğumuzun romantik aşk hayali budur herhalde. Eş ruhumuzla karşılaşmak ve onunla sonsuza dek mutlu yaşamak... Bu, nadiren olabildiği gibi ruhsal gelişimimiz açısından pek de iyi bir şey değildir. Eş ruhumuzla yollarımız mutlaka kesişecektir ve belki kesişmiştir de fakat bilinç seviyemiz yükselmeden, bilinçaltı korkularımızla yüzleşmeden, kendimizi gerçekleştirmeden eş ruhumuzla uzun vadeli bir ilişkiye girmemiz onu sonsuza dek kaybetmemize sebep olabilir. Ki insanlar düşük bilinç boyutlarıyla değil eş ruhlarıyla anlaşmak, kendileriyle bile anlaşamazlar, Bu halde eş ruhlarıyla evlenmek mi? Bilinç sıçraması yaşamamış bireyler kendileriyle bile baş başa kalamazlarken eş ruhlarıyla bir ömür birlikte yaşamaya karar vermeleri büyük bir hata olacaktır.


Bazen başrolleri paylaştığımız insan ilahi boyuttaki ruh eşimiz olmayabilir. Bu durumda adı konulamayan bir eksikliğin farkında olsak da tam olarak anlamlandıramayız. Eğer yüreğimizin sesine kulaklarımızı tıkamışsak oynadığımız filmi gerçek sanmaya, bu ilişkide yapılan tüm hataları biriktirip kalbimizi karartmaya başlarız.  Gözlerimiz açıktır aslında fakat kalbimiz kapalı... Yüreğimizin sesine başta kulaklarımızı tıkadığımız için şimdi o sesi işitemiyoruzdur ve yazık ki yeryüzünde maddeleşen ruhsuz bedenlerimizle leş kargalarının oyuncağı haline geldiğimizin farkına varamıyoruzdur. Bu yüzden biraz bu dünyada, biraz diğer dünyada olmalı aklımız ve kalbimiz.... "Bir varmış bir yokmuş"la başlayan masallardaki gibi... Ancak o zaman anlam bulacaktır varlığımız ve ruh-beden dengemiz ancak o zaman sağlanacaktır. Ruh- beden dengesi sağlandığında ışık olacaktır insan. Işık gibi bir var, bir yok olacaktır... Foton-boşluk gibi,  madde ve mana gibi...


Anlatmaya çalıştığım şu ki: Ruhumuzun sesini duymadan yaşadığımız sürece, birlikteliklerimiz de maddeleşecek, "o giderse ölürüm, bu kalırsa mahvolurum" sendromunu yaşamaya devam edip acı çekeceğiz. Hiçbir şey göründüğü gibi değil yani, yakından bakınca okuyamıyor insan, bu yüzden belki de biraz burada, biraz orada olmalı ruhumuz...
Giden gidince gitmiş olmuyor yani onu diyorum, kalan da her zaman kalmış olmuyor bu durumda.
Daha önce de dediğim gibi ruhunuz hissetmiştir. Eğer o, eş ruhunuzsa set dışında hala devam ediyor aslında ilişki.


Eşruhlar, maddi dünyada yollarının ayrılmasına rağmen birbirleriyle her an telepatik olarak iletişim halindedirler. Bu da birbirlerini ruhen beslemelerini ve büyütmelerini sağlar. Onların görünür de var olmayan ruhsal birlikteliklerinde gerçek bir denge vardır.
Biri hissettiğinde diğeri bunu bir şekilde ifade etme ihtiyacı hisseder. (şarkı besteler, şiir yazar, resmeder, film çeker) çiftlerden biri bir hayal kurduğunda diğeri onu gerçekleştirmenin yollarını arar.
biri farkındalığını yükselttiğindeyse diğeri aydınlanmaya başlar...
Akışta yaşadığınız sürece ruhunuz bir şekilde yolunu çizecek ve eş ruhunuzla eş zamanlı olarak yollarınız yeniden kesişecektir.
Bu yüzden Şimdi yaşama sımsıkı sarılma zamanı, geleni sevgiyle kabul edip bir şeyler KENDİLİĞİNDEN değişene kadar rollerimizin hakkını verme zamanı, kısacası ölü toprağımızı üzerimizden atıp yeniden yaşama gülümseme zamanı!


Yeni projeler gelirse değerlendirin yani arkadaşlar, işsiz kalan oyuncular gibi maddi kaybınız olmayabilir belki yaşam oyununda ama deneyim yaşamadığınız sürece manevi kaybınız büyük olacaktır. Bir taraf kariyerinde yükselirken diğerinin körelmesi maddi dünyadaki ilişkilerimize ne kadar zarar veriyorsa, eş ruhlar arasındaki ruhsal denge de bilinç düzeyleri aynı oranda gelişmez ise bozulacak, bu durum, eş ruhunuzla yollarınızın yeniden kesişmesine engel olacaktır.


Önünüze geleni eve atın demiyorum tabi ki, sadece yaşayın diyorum, akışa güvenin, ruhunuzun sesini yükseltin, gelen rolleri sevgiyle kabul edin, kabul edin ki farkındalık kazanın, bakış açınızı değiştirin ve de geliştirin. Farkındalığınız yükseldikçe enerji kapasiteniz artar, frekans değeriniz yükselir bu da çekim yasası gereği daha hoş, daha sevgi dolu ve keyifli gerçeklikler yaşamanızı sağlar.

İKİ YÜZLÜLÜK DEĞİL

Bu, iki yüzlülük gibi mi göründü size? Hayır, hayır iki yüzlülük bu değil, asıl iki yüzlülük, insanın ruhuna sırt çevirmesidir, kendine yalan söylemesidir. Belki hala yas tuttuğunuza inanıyor olabilirsiniz, bu yüzden kimseyi istemiyor, onun yerinin doldurulamayacağını düşünüyor olabilirsiniz. Tamamen haklısınız, yeri dolmayacak. Kimseyi onun kadar sevemeyeceksiniz de, hatta bazı geceler rüyalarınızda kokusunu duymaya devam da edeceksiniz. Çünkü hiçbir sevgi bir diğerine benzemez, özellikle eş ruhlar arasındaki duygusal bağlar... Ama biz annemizi çok sevdiğimiz için babamızı, babamızı çok sevdiğimiz için amcamızı sevmemezlik ediyor muyuz? kardeşimize hissettiğimiz sevgiden dolayı kuzenimize karşı suçluluk duyuyor muyuz? Sınıf öğretmenimiz, hayran olduğumuz teyzemize benzemiyor diye okuldan kaydımızı alıyor hatta öğrenim hayatımızı sonlandırıyor muyuz? Hayır. Öyleyse geçmişte yaşayıp bize sunulmuş an'ın getirdiği armağanları sevgiyle kabul etmemek niye?
 insanlar bizim öğretmenlerimizdir. onlardan çok şey öğrenir, yaşam yolunda onlarla ilerleriz. Bu eğitim, gelişim süreci bazen sıkıcı, hatta sancılı olabilirken bazen neşe ve keyif dolu deneyimlerle gerçekleşir. Bu yüzden tembellik etmeyin, ruhunuzun yakın bulduğu gözlere çekildiğinizi hissettiğiniz an yaklaşın ona. Onun duygularıyla filan oynadığınızı düşünmeyin sakın. Kimseye yalan söyleyin demiyorum. Onu da sevin, onu da öpün, ona da dokunun hem de tüm tümmm ruhunuzla... Birlikte film izleyin mesela, sohbet edin, piknik yapın, bisiklete binin ama bilin ki bu yaptıklarınızın hiçbiri eş ruhunuzla yan yanayken olduğu kadar keyif vermeyecek ya da mantıken her şeyin çok iyi gittiğini düşünmenize rağmen ruhen tam ve bütün olduğunuzu hissedemeyeceksiniz. Karşınızdaki de sizden farklı hissetmeyecektir aslında çünkü gerçekte o da başkasının eş ruhudur. Fakat ruhunun sesini kısmış, kendini bedenine ve yeryüzüne hapsetmişse bunun farkında olmayabilir, size karşı takıntılı hale gelip rolüne kendini kaptıran şizofrenik oyunculara benzeyebilir. Burada sadece ruhunuzun sesine kulak vermeniz ve hislerinize güvenmeniz gerekiyor. Hem belki gerçek eş ruhunuz yeni sevgilinizdir bunu da bilemezsiniz. Bunun için denemekten kaçınmamalı insan. Kendinizi eve kapatıp gideni beklemeye devam etmek, 'Evrim Teorisi'ni araştırmaya gerek dahi duymayan İslamcılara benzemek gibidir. Madem Kur'an sizin gerçeğiniz öyleyse araştırıp evrimin bir yalan olduğunu ispatlamanız gerekir, bilimsel araştırmalara en çok sizin katılmanız gerekir. Fakat Araştırmaya bile gerek duymuyorsanız, kestirip atıveriyorsanız bir kalemde, Aslında bu, sizin inandığınız dine gerçekten güvenmediğinizi kanıtlar.  Siz de bir zamanlar başrolleri paylaştığınız kişinin eş ruhunuz olduğuna gerçekten inanıyorsanız, onun gerçek aşkınız olduğunu kendinize kanıtlayın o halde.

Sevgiler

Not: Yazım, bekar ve geçmişin gölgesinden kurtulamayanlar içindir.  Evlilerin yeni deneyimlere atılmaları gibi bir sonuç çıkarılmasın zira bu, manevi olarak kişiye bedensel ve ruhsal ciddi zararlar verir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder