Evlilikler üzerine
Evlilik gibi ilkel
bir sözleşmeye imza atmış olmaktan dolayı utanç duyan bir kadın olarak,
evliliğin özel mülkiyet kavramının gelişmesiyle erkekler tarafından bulunmuş
bir miras bırakma yöntemi olduğunu hatırlatmak isterim. Anaerkil yaşamda
cocuğun babası belli değildi, babanın bugünkü rolünü dayılar üstlenmiş durumdaydı.
Ve erkek, mirasını bırakabilmek için kadının cinselliğine ipotek koydu. Sonra
da bunu kutsallıkla bir güzel makyajlayıp kadınların bile savunduğu yasal bir
kölelik sistemine dönüştürdü. Ataerkilliğin sembolü: evlilik... Şimdi bu
söylediklerimi benden hiç beklemeyenler de olabilir. Ancak insan olmak için,
sevmek için, yaşamak için yasaklara ihtiyacımız yok. Yasakların, vicdanının
sesini duymayanlar için frenleyici olacağını düşünüyorsanız, ensest, çocuk ve
hayvan tecavüzü konusunda dünyada 5.sirada olduğumuzu hatirlatayım derim.
Görüldüğü üzere müslüman bir ülke olmamız bu gerçeği değiştiremiyor. Demek ki
yasaklar ve kurallar gerçeği değiştiremez. Önce insan olmayı öğrenmek gerek.
Korkarak değil sevgiyle yaşamak, varlığımızı kabullenmek ve tüm derin dehlizlerimizle
cesurca yüzleşmek gerek... Hiçbir senet, hiçbir madeni halka birbirine ait
olmayan ruhları bir arada tutamaz. Ve zorlamayla, fedakarlıkla yürümeyen bir
ilişki zorla yürütülmeye çalışılamaz. Gerçek sevgi hiçbir söze, hiçbir beyana
ihtiyaç duymadan karşılıklı istek ve samimiyetle devam edecektir zaten. iki ruh
birbirini besleyememeye başlamışsa gitme vakti gelmiştir. Toplumsal kuralların
baskısı ve bilmem kaç yıl önce yapılan bir sözleşmenin bağlayıcılığıyla iki
insanı bir arada tutmak katliamdan başka birşey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder