21 Ağustos 2014 Perşembe


Evlilikler üzerine

 Evlilik gibi ilkel bir sözleşmeye imza atmış olmaktan dolayı utanç duyan bir kadın olarak, evliliğin özel mülkiyet kavramının gelişmesiyle erkekler tarafından bulunmuş bir miras bırakma yöntemi olduğunu hatırlatmak isterim. Anaerkil yaşamda cocuğun babası belli değildi, babanın bugünkü rolünü dayılar üstlenmiş durumdaydı. Ve erkek, mirasını bırakabilmek için kadının cinselliğine ipotek koydu. Sonra da bunu kutsallıkla bir güzel makyajlayıp kadınların bile savunduğu yasal bir kölelik sistemine dönüştürdü. Ataerkilliğin sembolü: evlilik... Şimdi bu söylediklerimi benden hiç beklemeyenler de olabilir. Ancak insan olmak için, sevmek için, yaşamak için yasaklara ihtiyacımız yok. Yasakların, vicdanının sesini duymayanlar için frenleyici olacağını düşünüyorsanız, ensest, çocuk ve hayvan tecavüzü konusunda dünyada 5.sirada olduğumuzu hatirlatayım derim. Görüldüğü üzere müslüman bir ülke olmamız bu gerçeği değiştiremiyor. Demek ki yasaklar ve kurallar gerçeği değiştiremez. Önce insan olmayı öğrenmek gerek. Korkarak değil sevgiyle yaşamak, varlığımızı kabullenmek ve tüm derin dehlizlerimizle cesurca yüzleşmek gerek... Hiçbir senet, hiçbir madeni halka birbirine ait olmayan ruhları bir arada tutamaz. Ve zorlamayla, fedakarlıkla yürümeyen bir ilişki zorla yürütülmeye çalışılamaz. Gerçek sevgi hiçbir söze, hiçbir beyana ihtiyaç duymadan karşılıklı istek ve samimiyetle devam edecektir zaten. iki ruh birbirini besleyememeye başlamışsa gitme vakti gelmiştir. Toplumsal kuralların baskısı ve bilmem kaç yıl önce yapılan bir sözleşmenin bağlayıcılığıyla iki insanı bir arada tutmak katliamdan başka birşey değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder